top of page

Market Research Group

Public·10 members

Arap Ali Git Basimdan Belamisin



26 kadar anlaşılır bir adam olmak da insanın ağrına gidiyor. Sürpriz yapma hakkını kaybetmiş biri nasıl yaşar?.. (Bir gün plastik ameliyatla yüzümü gözümü değiştireceğim!..) En saf ve şaşkın bakışımı fırlatıp Edepsizlik edeceğimi de nereden çıkardın canım?.. Sen yaşlandıkça fesat kalpli oluyorsun Ben bu insanları çok sevdim diye söylenirken ev sahibi hanım, elinde bir tabak ve bir kadehle geldi. Somon füme sever misiniz?.. diye sordu. Ama bu soruşta Ömrünüzde hiç somon füme gördünüz mü?.. Türkler somon yemesini bilir mi?.. ek soruları da gizliydi. Şimdi, bizim Migros larda da satılan isli somon balığı dünyada lüks ve sosyetik bir meze Bir çatal aldım. Aaa!.. Müthiş güzel İnkredibıl vallahi!.. Balık çiftliğinde üretilmesine rağmen, açık deniz somonu gibi lezzetli Şarap da Kaliforniya şarabı ama aynen Fransız Şablis gibi Alış veriş yaptığınız marketin adresini alacağım giderken dedim. Tolga umutsuzlukla içini çekti. Tabii, bunları bildiğimden söylemiyordum. Her zengin Amerikalı gibi milliyetçidirler ve Fransız şarabı yerine Kaliforniya şarabı içiyorlardır tahmini yürütüyordum. Ayrıca Kolorado gibi dağların arasında ömür geçiren bir hanımın balık bilgisi ne ola ki?.. Voltır, Türkiye de her yer çöl mü? sorusuyla karısının imdadına yetişti. Kamel sigarası içiyorsunuz, değil mi? Evet ama artık bıraktım. Nereden anladınız? Kamel paketinin üstünde, çöldeki bir piramidin önünde bir deve resmi vardır. Altında da Türk tütününden yapılmıştır yazar. Siz Amerikalıların ilginç bilgi edinme yöntemleriniz var! Tolga bu kez iniltiye benzer bir ses çıkardı. O gece için kiralandığını tahmin ettiğim uşak, yemeğin hazır olduğunu bildirerek, Voltır ı elimden kurtardı. Herkesin ağzı bir anda dolduğu için yemek olaysız başladı. Sonra Amerikan adeti gereği erkekler arasında tu meyk mani muhabbeti oldu. Ama konu, kaçınılmaz bir kader gibi yine Türkiye ye geldi dayandı. Tabii ben de kulağımın dibinde Hasan Mutlucan ın sesinden Yine de şahlanıyor aman, kolbaşının yandım da kır atı!.. gibisinden serhat türküleri duymaya başladım. Otomotiv işletmecisi olduğunu öğrendiğim bir yupi, (genç dahi işadamı) Türkiye deki Japon ve Amerikan arabalarının piyasa durumunu sordu. Türkiye de en fazla Mersedes satılır. Benim bile arabalarımdan biri Mersedes tir. diye cevap verdim. Tabii benim Mersedes in 20 yıllık olduğunu, kimse almadığı için evin önünde mefluç bir şekilde yattığını bu yüzden bir Reno 11 almak zorunda kaldığını söylemedim. Mersedes lafı üzerine birkaç kişinin çatalı, ağızlarına götürürlerken havada kaldı. Çünkü Mersedes, üzerine bindirilen lüks vergileri yüzünden Amerika da ancak çok kare milyonerlerin alabildiği bir araba. Hatta, hava basmak isteyen bazı Holivud artistleri, satın alamadıkları için Mersedesleri bir yıllığına kiralıyorlar. Öyle değil mi Fil? diye sordum damada. Damat Fil, 5 kıtada çalışmış bir maden mühendisi.




Arap Ali Git Basimdan Belamisin



63 Haydi!.. İn aşağıyaa!.. Haydi, benim güzel mavi sinekliğim Bak ne mamalar uçuşuyor!.. İnek sineklik kımıldamadı bile Bu kez tüm nefretimi bakışlarımda toplayıp tepemde dozurdayan karasineğe çevirdim. Hemen düşüp öldü Bu işler olurken, aklıma rahmeti nurdan olsun Orhon Murat Arıburnu düştü. Orhon Murat, ünlü bir sinema oyuncusu ve şairdi ve de bu işlerin piriydi. O benim gibi acemice evin içinde debelenmeyip yataktan hiç çıkmazdı. Gerekli her şeyi iplerle tavana asardı. Şarap istediği zaman ipini yavaş yavaş koyverir, tepesindeki şarabı yatağına alırdı. Aklına bir mısra geldiği zaman kalem, kağıt, cam çekerse sigara, kibrit hatta sineklik bile indirirdi. Kültablasını boşaltmak için bile yatağından kalkmazdı. Borularla icat ettiği bir mekanizma sayesinde çöpler otomatik olarak çöp tenekesine giderdi. Koltuğumda dört dönüyordum. (Aynı zamanda döner koltuktur.) Zaman daralıyor, yazıyı yetiştirememe korkusundan yine çarpıntılarım tutuyordu Masa hâlâ ortada yoktu Masalardan birini temizlemek zorunda kalma korkusu, yazıyı yetiştirememekten daha da beterdi. Sonunda, kordonunu izleyerek telefonu gizlendiği yerden bulup çıkardım. Silivri Belediyesi nin numarasını çevirdim. Size bir çöp ev ihbar etmek istiyorum. Ama durum acildir. İçerdeki adam, her an ölebilir! dedim. Şimdi, bu yazıyı Silivri Belediyesi Temizlik işleri Müdürü nün masasından yazıyorum. Nihayet üstü derli toplu bir masa bulabildim. Ama yazıyı kısa kesmek zorundayım. Arkasına sandalye dayamama rağmen dışardan kapıyı zorluyorlar. Her an odaya girebilirler. Müdür Bey, masasının yeni halini görünce başıma neler gelir bilmiyorum.


98 Benim Hayvanlarım.. şimşek Şimşek adlı kaplumbağa, koşarak geldi ve ağzını pabuç kadar açıp bana; Kıhh! dedi. Ben de ona: Artık kıh, mıh yok!.. Bugün, üç koca domates yedin. Ortalık kaplumbağa kakasından geçilmiyor! dedim. Ben, kaplumbağaların böyle kallavi kaka ettiklerini bilmezdim. Bekir in itlerinin gühahını alıyordum hep. Gizlice bahçeye girip intikam olsun diye ortalık yere ettikten sonra kaçtıklarını sanıyordum. Özellikle Kılkuyruk, Şimşek e çok bozuluyor. Koklayıp koklayıp en öftekâr sesiyle başucunda yarım saat havlıyor. Şimşek, kafasını içeri çektiğinden bazen şaşırıyor, baş deliği niyetine kuyruk deliğinden içeri bağırıyor. Kaplumbağayı aldığım için itler kendilerini ön bahçeden attığımı sanıyorlar. Muhabbeti tatlı olduğundan, Şimşek i birkaç gece eve aldım. Tam aradığım muhabbet ehli Sözümü hiç kesmeden kafasını sallayarak saatlerce beni dinliyor. Ama uykumun en tatlı yerinde Amanın, eve yine hırsız girdi! diye birkaç kez hoplayıp kalkınca, muhabbeti tekrar bahçede yapmaya karar verdim. Herif, tahta takunya giymiş, 120 kiloluk biri kadar takırtı çıkarıyor. Yan komşum, hafta sonu geldiğinde, Yine, marangozluk damarlarınız kabardı galiba Oğuz Bey! dediydi imalı imalı Şimşek, adamcağızı sabaha kadar uyutmamış. Şimşek le rakı masasında kumar oynadığımız da oluyor. Kendi önüme ve onun önüne para koyuyorum. Sonra Şimşek i paraların ortasına yerleştirip ters çeviriyorum. Ondan sonra hızla döndürüyorum. Sırtüstü çok güzel dönüyor. Daha önce, kırmızıya boyadığım ayağı kimin önünde durursa, paraları o kazanıyor. Bir nevi rulet yani. Geçen akşam, dört kilo domates parası üttü benden. Nedense herkes, kaplumbağaları ağır aksak mahluklar olarak bilir. Hatta, bizim devlet işleri için, Kaplumbağa hızıyla yürür diye bir deyim yakıştırılmıştır. Yavaşlıkları üstüne bir alay da fıkra icat edilmiştir. Örneğin; Kaplumbağalar, pikniğe çıkmışlar. Yiyeceklerini serip, şaraplarını çıkarmışlar. Ama bir de bakmışlar ki, şarap açacağını evde unutmuşlar. En gencimiz sensin. Bir koşu kap gel!.. demişler bir tanesine O, bir tanesi de; Giderim ama ben gelmeden yemeklere dokunmayacaksınız! demiş. Söz mü? 041b061a72


Group Page: Groups_SingleGroup
bottom of page